Morfik Alan ve Davranış

Her insan sonradan pişman olduğu davranışlarda bulunmuştur. Elimizde olmadan öfkelendiğimiz, kırıcı olduğumuz, önemli fırsatları teptiğimiz, aşırı duygusal olduğumuz v.b birçok davranışımız sonucunda acı çekmişizdir. Çoğunlukla zihnimiz davranışlarımızı haklı gösterecek bahaneler bulur ama bilinçaltımızdaki suçluluk duygusu farkına varmadan bizi içeriden kemirmeye devam eder ve aynı tür davranışları tekrar ederek acı çekmeye devam ederiz. Bazen de, davranışlarımızın zararını fark ederek değiştirmeye çabaladığımızda ise, daha çok direnç oluşur ve direndiğimiz davranış kalıcı hale gelir. Yani, öfkeli davranmamaya çabaladıkça daha çok öfkelenir, ertelememeye çabaladıkça erteler, tırnak yememeye çalıştıkça tırnaklarımızı daha çok kemiririz v.b. Üstelik etrafımızda davranışlarımızı değiştirmemizi öğütleyenlerin kişilerin nafile çabaları daha da çok direnç oluşturur. Bu kısır döngüden çıkabilmek için şimdiye kadar siz de, eskiden benim yaptığım gibi, sonuca (davranışlarınıza) odaklıysanız, gelin bu kez beraberce dikkatimizi sebebe verelim. Bunun için sorabileceğimiz aşağıdaki gibi iki temel soru vardır. Birinci sorunun cevabını kısaca özetleyip, ikinci soruya biraz daha fazla değinmek istiyorum. Çünkü sadece bildiğimiz ile yetinmek, aynı sınırlar içinde dönüp durmak, sınırlarımızın bağımlısı olmak demektir. Sır görünmeyen ve bilinmeyende-fizikötesinde saklıdır.
1) Davranışın temelinde fiziksel bedende ne var?
Her davranışın temelinde duygu ve düşünceler vardır. Bazen bir düşünce duyguları, bazen de bir duygu düşünceleri tetikler. Duygular bedenimizin ürettiği kimyasallardır. Her bir kimyasalın da kendine ait frekansı vardır. Duygularımız davranışlarımızı yönlendirir. Bu nedenle, eğer bir davranışımızı değiştirmek istiyorsak düşünce ve duygu kalıplarımızı değiştirmekle işe başlamakta yarar vardır. Düşünceler değiştiğinde bedenin enerjetik yapısı ve davranışlar da değişir. Bu konuda birçok farklı yöntem ve bilinç teknolojileri ile hızlı, etkili ve kalıcı çözümler üretilmektedir.
2) Bedeni davranışa yönlendiren fizikötesinde ne var?
Bu soruya İngiliz Biyolog Doçent Rupert Sheldrake’in, bilginin uzay-zamanda yer değiştirmesini kapsayan morfik rezonans teorisini, gözden geçirerek yanıt bulmaya çalışalım. Bu teori bilinç, biyoloji ve davranış anlayışımızı dönüştürmüştür. Morfik alanlar bilincimizde tecrübelerimizi şekillendiren bilgi kalıplarının taşıyıcısı olarak hizmet ederler. Sheldrake’e göre;
“Evrende hiçbir şey, ayrı gözükmekle beraber, ayrı değildir”. Evrendeki tüm sistemlerin karakteristik yapıları ve davranış kalıpları, içlerinde ve etraflarında bulunan Morfik Alanlar tarafından organize edilirler. Morfik alanlar, kendilerinden daha eski, aynı tür alanların etkisinde kalmış, önceki benzer morfik birimlerin morfik rezonansı ile şekillenirler. Birikmiş hafıza içerirler ve tekrarlandıkça artan bir alışkanlık haline gelmeye yatkındırlar. Bunu bir tür ortak hafızaya da benzetebiliriz.”
Kısaca özetleyecek olursak, etkisinde olduğumuz Morfik Alanlarının organize ettiği duygu, düşünce, davranış kalıplarını tekrar ederek alışkanlık geliştirmek eğilimindeyizdir. Aile, ülke, mahalle veya dernek, meslek v.b sistemlerin kuşaklar öncesinden gelen bilgi ve davranış kalıpları ile rezonans halindeyiz. Bu rezonans devam ettiği sürece, istesek bile şartlanmışlığımızın dışına çıkamayız. Bu bilgi ilk öğrenildiğinde, insanı önce kurban gibi hissettirse de aslında tam tersidir. Bunun farkına varmak, suçluluk duygumuzu yumuşatır ve durumları daha tarafsız gözlemleyebilmemizi sağlar. İlişkide olduğumuz toplum ve kişilerin davranışlarına daha hoşgörülü bakmaya başlarız. Tarafsızlık, gerginlik ve direnci ortadan kaldırır. Böylece, tecrübelerimizi etkileyen bu bilgi alanları ile olan rezonansımızı, hafif bir dikkat ve niyet ile etkileyerek tecrübelerimizi değiştirebiliriz. Morfik Alanlar her yerdedir. Onların daha çok farkına vardıkça rezonansımızı değiştirmeyi öğreniriz. Artık sürekli kısır döngüde dönmek zorunda değilizdir. Bazen da yaşam deneyimimizi zenginleştirmek için potansiyeli yüksek belirli morfik alanlardan da yararlanırız. Nasıl mı? Onların farkına vararak, kalpten tarafsız bir bakış açısı ile niyet ve dikkatimizi vererek. Aslında, sadece fark etmek ve çaresizce çabalamayı bırakmak bile çoğunlukla yeterlidir.
Yukarıdaki sorulara aradığımız yanıtlar düşünce yapımızı esnetmemize yarar. Yanıtların mevcut zihin yapımızı tatmin etmesi veya mutabık olmamız şart değildir. Neticede, her ne kadar somut verilere dayansa da teoridirler ve doğru olmama ihtimalini de taşırlar. Önemli olan farklı bakış açılarından bakmak için pratik yapmaktır. Bununla beraber, düşüncelerimizin hem maddi dünyayı ve fiziksel bedeni hem de fizik ötesi iletişimi etkilediğini düşünenlerin, “düşünceler değişirse tüm dünya değişir” diyenlerin sayısı hızla çoğalarak artmaktadır.
Sevgiyle,
Başak Yüksel Yıldırım
Bir cevap yazın